Uzun zamandır birşeyler yazmadığımı farkettim buraya. Aslında buraya yazmak için; bana belli dönemlerin gelmesi gerektiğini anladım.
Dışardan bakıldığında oldukça etkileyici görünen her şey, ona yaklaştıkça ve daha yakından bakmaya başladığınızda hiç de öyle olmadığını farkedersiniz. Ben değil, bu dediklerimi ben zaten biliyorum. Ama bilmeyen, henüz kavrayamamış insanlar var olduğunu görüyorum çevremde. Yaklaştıkça ayrıntıları farkeder ve eğer içinizde zerre duygu yoksa o ayrıntılara takılır kalırsınız. İnsanların uzaktan oldukça kolay zannettikleri her şey, yakından çok daha kolaydır aslında. Sadece nasıl yaklaşmanız değil, yaklaştığınızda da hangi açıdan bakmayı bilmeniz gerekir.
Karışık gibi görünebilir. Yazdıklarımın 'giriş' den değil de direk gelişmeden başladığını düşünebilirsiniz. Aslında benim için birçok şeyin girişiydi yukarıdaki dediklerim. Sürekli başıma gelir ve bunlar tekerrür eder durur. Tıpkı Groundhog Day filmi gibi hayatım. Bazı şeyler hayatıma uğruyor, iyi gibi görünüyor, yaralıyor ya da çabalıyor sonra da uzaklaşarak o sis bulutunda kayboluyor. Sonra tekrar ayağa kalkıyor ve sonra tekrar aynı şey başıma geliyor. Ben ne kadar uzak dursam da, istemesemde, sonucunu bildiğim için o kadar kendimi kaptırmasam da yine herşey o rütin düzende gerçekleşiyor....
Yalnızlığımı seviyorum, içerisinde bana özel olduğunu bildiğim 3 m2 yer bile yetiyor. Uzaktan iletişimimin az olduğunu düşünenler, tanıdıklarında ne kadar güçlü olduğunu farkediyor. Sonra bırakıp giderken de iletişimsizlikten dem vuruyorlar. 500 Days of Summer filminde ki Summer'ın kendi iç dünyasını karşısına açtığında bir şeyler beklediğini içsesten duymuştuk. Halbuki benim öyle bir içsesim bile yoktu...
İşin özü, lafın kısası... Bazen karşısınızdakinde umduklarınızı, dışardan baktığınızdaki keşfetme duygusunu yaşayarak bulabileceğinizi sanarsınız ama bulamazsınız. Bu kimilerinde bir hayal kırıklığı yaşatırken, kimilerinde ise yol üstündeki bir durak davranışı yapmaya iter. Ancak bu her iki seçeneğe uyan kişilerin unuttukları tek bir şey vardır: O yalnızlığı içerisinde mutlu olan kişinin, seninle mutlu olmaması için de hiçbir sebep yoktur. Sadece mutlu etmesini bilmek gerekir. Çünkü yalnız insanlar her zaman mutsuz değildirlerdir. Ancak mutsuz insanlarla karşılaştıklarında ise onları mutlu etmek için de çaba sarf etmezler. Çünkü kendisi bu kadar kolay mutlu olabiliyorken, karşısındakinin de kendisini o deliğe çekme çabalarına anlam veremez. Bu yüzden de bir adım geriye atmaya başlar. Sonra bir adım daha... Taa ki o 3 m2 'lik kendisini özel hissettiği yere varana kadar...
Evet, sen de biliyorsun ki bende umduğun o dışardan görünen çikolatalı evi bulamadın. İçeriye girmene gerek bile kalmadı.
Son olarak yine son yazımdaki gibi bir Cowboy Bebop hikayesi ile son veriyorum. Hoşçakalın uzayın yalnız kovboyları:
"Bir zamanlar çizgili bir kedi varmış.
Milyon kere ölmüş, milyon kez de dirilmiş.
Hiç umursamadığı çok sayıda sahibi olmuş.
Bu kedi ölümden korkmazmış.
Bir gün gelmiş ki artık bu kedi başıboş, sahipsiz kalmış.
Beyaz, dişi bir kedi ile kaynaşmış.
İkisi beraberce mutlu-mesut yaşamışlar.
Yıllar geçmiş, beyaz kedi yaşlandığı için ölmüş.
Çizgili kedi milyonlarca kez göz yaşı dökmüş, sonra da ölmüş.
Ve bir daha da dirilmemiş..."
Biterken çalıyordu: "Feridun Düzağaç - Tek Başına"